+18 Cinsel açıdan kendi merak ettiklerimi kaynak belirterek topladım umarım sizlere de faydalı olabilirim
UYARI
UYARI
Türk Ceza Kanununun 226. maddesi uyarınca 18 yaşından küçüklerin bu siteyi gezmeleri Yasaktır. 18 yaşından küçük iseniz derhal siteyi terkedin 18 yaşından küçük olan kişilerin bu siteye girmesini önlemek için, internet ortamında veya bilgisayar satış mağazalarında satışı gerçekleşen “AİLE KORUMA PROGRAMI” satın alabilir ve bilgisayarınıza bu programı kurarak, sitemize girişi engelleyebilirsiniz.
Farklı Partnerler Seçmeyin !
cinsel hayatında çok çeşitliliği olan kişilerin hastalık kapması özellikle genitel organların emilmesi sayesinde ciddi sorunlara neden olur. Örneğin her hafta başka bir partnerler yatan birey için hastalık kaçınılmazdır ! Bunun için lütfen güvendiğiniz partnerler ile cinsel ilişki yaşarken organ emilimini gerçekleştirin yada kondom kullanarak sadece boşalma yoluna giderek fazla detaya girmeyin.
Bilirsiniz; kutsallık deyince aklımıza bir ölçüde de "seksten
uzaklık" gelir. (Yaşamı boyunca asla evlenmeyen manastır veya Buda
rahipleri gibi…) Kutsal adam/kadın temizdir… Yani az-biraz "aseksüeldir
Biir zamanlar... Şimdi çoktan unutulmuş zamanlarda kutsallık,
seksilik ile aynı anlama gelirdi. Hem de geniş coğrafyalar üzerinde;
binyıllar boyunca! Kutsal kadınlar/adamlar tapınaklarda oturur,
cinselliklerini "fi-sebil-ul-lah" dağıtırlardı gelen geçene. Hem de özel
olarak, en önde gelen ailelerden seçilmiş çok güzel kadınlar ve kızlar!
KUTSAL FAHİŞLER...
Önce verimlilik diyeyim: Daha sonra sunacağım "Penis Tapımı" adlı
araştırmamda verimliliğin genelde cinsellikle eş tutulduğunu uzun
uzadıya anlatacağım. İşte kutsal fahişelik kavramının gerisinde de bu
düşünce var. Cinselliğin bereket ve bolluk getirdiği düşüncesi. Bu
nedenle eski insanlar verimlilik için olabildiğince çok cinsellik
yaşanması gerektiğine inanmaktaydılar.
Aynı düşünce ilkellerde hala görülür. Örneğin Vaçandi'lerin (bir batı
Avustralya kavmi) Kaoro eylentisinde erkekler, üstü çalılarla kapalı,
dişilik organını temsil eden bir çukurun çevresinde dans ederler. En
sonunda erkeğin üreme organı anlamına gelen mızraklarını bu çukura
sokarlar.
Böylece o yıl hasatın en yüksek düzeyde verimliliğe erişeceğine
inanırlar. Guatemala köylerinde yaşlılar, tarlaların bol hasat vermesi
için evli çiftlere sık sık cinsel birleşmelerde bulunmalarını tavsiye
ederler. Bu birleşmeleri teşvik amacıyla sürekli eylentiler düzenlenir.
Kızılderililerin Mitote adı verilen verimlilik bayramında ise erkekler
istedikleri kadınla yatabilirler. Kadınların ise herhangi bir itiraz
hakları yoktur.
Bu örneklerin sayısının azlığını düşündünüzse o zaman bilin ki,
eskilerde tapınmanın tek, ama tek yolunun cinsel ilişki kurmaktan
geçtiği dinler vardı. Merakınızı gidermek için gözlerimizi İÖ 4000’e,
Mezopotamya’ya, yavaş yavaş ilk kentlerin, medeniyetlerin kurulmaya
başladığı zamanlara çevirelim. Ardından zaman içinde ilerleyerek 3500
yılına gelelim... İşte karşımızda Sümer uygarlığı... aşağı
Mezopotamya’da yükselişe geçmiş… bir tanrıça önderliğinde: İnanna… ya da
nam-ı diğer "GÖĞÜN KUTSAL FAHİŞESİ". Bu konuda, Sümer tabletlerinin çözümünü yapan dünyaca ünlü, guru kaynağımız Sümerolog, Prof.Dr.İlmiye Çığ'ın ışında yol alacağı
Philadelphia üniversitesinin güney Mezopotamya Nippur şehrinde
oluşturduğu kazılarda ele geçen 5000 çivi yazısı tablet (ki bunların
1/3’ü İstanbul Arkeoloji Müzesindedir) "İnanna - Kutsal Fahişe" tapımını
gün ışığına çıkarttı.
Sanırım İnanna’nın verimlilik ayinlerinde okunan şu şarkının sözleri size çok şey anlatacak:
"Erkek olan kadınlar, kadın olan erkekler; önünden geçer sana selam ederiz.
Kadın fahişeler, erkek fahişeler, önünden geçer sana selam ederiz".
Sümerli yazarlar tanrıçaya sadece fahişe demediler; İnanna onlara
göre "toplumun süsü"ydü; "Sümer’in neşesi"ydi; "sevgi kaynağı"ydı. O
güzeldi… çekiciydi… şuhtu… şefkatliydi… en seçkin kadınlık özellikleri
onda bulunurdu… Ama İnanna’nın bunlardan başka sembolize ettiği bir
kavram daha vardı… O bereketi yönetmekteydi.
Cinsellik, bolluk ve bereket sağladığı için o denli kutsal bir
eylemdi ki, fahişelik de onur verici bir göreve dönüşmüştü. Zamanın en
saygın ailelerinin kız ve kadınları ona adanmış tapınaklarda bedenlerini
satmak için yarışırlardı.
İÖ. 3000 yılında İnanna, Uruk kenti baştanrıçası oldu. Onun
verimliliğinden sonuna dek yararlanabilmek için her ilkbaharda İnanna,
ülkenin kralı ile evlendirilmeye başlandı. Her bahar, kral, tanrıçanın
sevgilisi Dumuzi rolüne girer; en açık saçık kelimelerle yazılan
dua/ilahiler ritüeller sırasında okunur; İnanna’yı simgeleyen ve "entu"
denen başrahibe ile sevişirler ve ardından yeni yıl kutlamaları
şenlikler içinde yapılmaya başlanırdı. Böylece bolluk ve yaşam
enerjisinin dünyaya aktığına inanılmaktaydı. Müzik, yemek, içki ve coşku
son safhadaydı… seks de öyle…
Sarah Dening, The Mythology of Sex
"Çıkarılan tabletlerde anal seksin tabu olarak nitelendiğini
gösterecek hiçbir iz yoktur. "Entu-rahibeleri" hamileliği önlemek için
tapınaklarda zaman zaman bu yolu da denemişlerdir. Cinsel ilişki,
oluştuğu günden beri evreni yöneten tanrısal yasalardan sayıldığı için,
homoseksüellik bile kutsal sayılırdı. Önemli olan cinselliği
hissetmekti. Bu nedenle masturbasyon da teşvik edilirdi. Öyle ki, tek
başına yaşanan cinsellik sürecinde erkekler kolay ereksiyon olsun diye
"puru yağı" denen bir madde kullanılırdı. Bilim adamları bu yağın son
derece uyarıcı olan manyetik özelliği olan demir zerrecikleri ihtiva
etmekte olduğuna inanmaktalar."
Ülkemizin yüzaklarından Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, İnanna’nın Aşkı
adlı kitabında bu bayramlarda okunan bir şiiri ele alıyor. Şiirin bitiş
bölümü ise sanırım biz namuslu çağdaşlar için hayli düşündürücü:
Muazzez İlmiye Çığ, İnanna’nın Aşkı:
"Fırtınadan sesli davul ile, tatlı sesli lir ile;
ruhu okşayan arp ile, kalbi neşelendiren şarkıları söyleyelim:
Birleşince Tanrıçamız, Tanrımız; bereket bolluk gelir ülkeye;
(bu cümle, "hayasızlıktan memleketin beti bereketi kaçtı" diyenlere ithaf edilir);
ağıllar ambarlar taşar, her tarafta şenlik var.
Ey Sümer halkı, yeni yıl geldi diye,
Çalalım, söyleyelim; oynayalım, gülelim;
Dualarla, şarkılar
Sümerolog Samuel Noah Kramer, "Tarih Sümer’de Başlar" adlı eserinde eski çağların dürüst ve doğal kültürlerini şöyle anlatmakta:
Samuel Noah Kramer, Tarih Sümer’de Başlar; 25. Kutsal evlenme ayini: "Çağdaş tarihçiler için ne mutluluktur ki Sümerli şairler
püriten değillerdi: Penise penis, vulvaya vulva diyorlardı. Ve bu iki
organın birleşmesini gizemli birşey haline getirmiyorlardı!"
Bahardaki verimlilik ritlerinde İnanna’nın, sevgilisi tanrı Dumuzi’yi
temsil eden ve onunla sevişecek olan krala söylediği bir şarkı vardır.
Bu şarkının "müstehcen" içeriği ilginçtir; ama daha da ilginçi bu
şarkının kutsal bir dua olarak kabul edilmesidir! Tek tanrılı dinlerin
aseksüelleştirici doğrularıyla beyni ketlenmiş çağdaş insanın anlaması
gerçekten zordur bu satırları: "Bana gelince; a…ımı, benim için yüksek tepeciği, ben bakire için, benim için, kim işleyecek? A…cığım ıslanmış toprak,
<p>benim için, ben kraliçe için,</p>
kim oraya öküzünü koyacak?"
Bu şarkıya erkek şöyle yanıt vermektedir: "Ey en yüce kadın, onu senin için kral işleyecek,kral Dumuzi onu senin için işleyecek".
Ve tanrıça sevinçle tekrar sözü alır: "İşte a…ım kalbimin erkeği"
Kimsenin "edep" duygularını "rencide" etmemek için o ilkel insanların
içtenliklerini sansürlemek zorunda kaldım… hepsinden özür diliyorum.
Kelimeleri sansürlemek kolaydır "haya" adına; adı geçen dualardan
alıntı yapan çoğu yazar böylesi sansürlemeler sonucunda okuruna
yansıtabilir kutsal metinleri. Ama şiirlerdeki seks nüansı kimi zaman
sansürlenemeyecek kadar yaygın ve zariftir. 6000 yıl önce,
dinleyicilerdeki cinsel duyguları kamçılamak için oluşturulan
şiirlerdeki şehveti yok etmenin tek yolu şiiri okumamaktır! "Sevgilim geldi, benden zevkini aldı, yalnız benimle oynaştı, Erkek kardeşim beni evine getirdi, beni bal kokan yatağa yatırdı,
<p>Benim değerli tatlım kalbimin yanına uzandı,</p>
<p>Birbiri ardınca "dil yaparak", birbiri ardınca,</p>
Benim öylesine güzel yüzlü erkek kardeşim 50 defa böyle yaptı…" ………. "Kasıklarımı güzel elleriyle okşadı, Tanrı kucağımı krema ve sütü ile doldurdu, A..ımın kıllarını okşadı, İçimi suladı,
<p>Ellerini a..ımın üzerine koydu,</p>
Yatakta beni okşadı."
Marduk’un baştanrı olmasıyla önce tanrıçalar, ardından kadınlar
önemlerini yitirmeye başladılar. Örneğin önceleri mirastan erkek kardeşi
ile eşit pay alan, boşandıklarında çeyizlerini geri alabilen kadınların
bu hakları geri alındı. 1792-1950 arasındaki Hammurabi döneminde bu
azalma iyice fazlalaştı.
Şimdi de Fenikelilerin arasındayız… Yıl: İÖ. 16. yy.a doğru… Tanrıça’nın adı bu kez Ishtar…
Yahudiliğin düşman ilan edip, yüzyıllarca savaş verdiği Babil’liler
de onu baştanrı ilan etmişler. Her iki kültürde de yine verimlilik, aşk
ve seksi yönetmekte.
Tanrıçanın simgesi dişilik organıydı. Yörede yapılan kazılarda lapis
lazuli adlı yarı değerli taştan (tüm detaylarıyla) yontulmuş cinsel
organlar muskaların bolluğu arkeologları bile şaşırtmıştı.
Tanrıçanın tarikatında iki çeşit rahibe vardı.
a) Kadiştu: El değmemişler.
b) Zermaşitu: Tapınak fahişeleri.
Zermaşitu’lar her gece ünlü Babil kulesi tepesinde sıra ile
beklerler, baştanrı Marduk, insan kılığında kuleye gelir de bir kadınla
yatmak isterse diye nöbet tutardı.
Sadece tanrının değil; insan erkeklerin de canı "kutsal seks" yapmak
ister diye birçok tapınakta rahibeler erkek tapınıcılarla "kutsal
evlilik" oluşturmak için hazır beklerlerdi. Bu fahişe-rahibeler çok
saygın olarak kabul görmelerinin ötesinde kutsal bile sayılırlardı;
çünkü onların tanrıçanın ve yaşamın temel enerjisinin (yani cinselliğin)
dünyaya akması için kanal oluşturduklarına ve erkekleri tanrıça ile
karşılaştırdıklarına inanılırdı. Seks bir enerjiydi, kadınlar onu
erkeklerden daha kolay uyandırabiliyorlardı (belki de bu nedenle İslam
dışında kalan babaerkil-tektanrılı dinlerde cinsellik hep günah
sayılmıştır).
Tanrı ve tanrıçaların da cinsel ilişkilerin tadına varabildiklerine
inanıldığı için Babil’lilere göre insanoğlu, cinsel ilişki aracılığı ile
tanrısal hazlara yakın birşeyler elde edebilirdi.
Bazı tapınaklarda rahipler erkeksi tanrısallığın görünümü olan
"ay-tanrı" kimliğinde girerdi. Bu rahipler tanrıçanın dişisel gücünü
temsil eden ishtaritu (rahibeler)'lar veya diğer kadınlarla birleşirdi.
Kimi zaman bazı kadınlar büyük tanrıçanın gizemlerine erişebilmek
için inisiye (aday rahibe) olmak isterdi. Bu koşullarda onun tapınakta
ya bir rahip veya kutsal olduğu varsayılan bir dildo ile kutsal evlilik
yapıp, bakireliğini kurban olarak sunması gerekirdi.
Rahibeleri "ziyarete gelen" erkekler tüm gece boyunca rahibe ile
tapınakta kalır ve böylece tanrıçanın yönetiminde olan hazlar ile
tanışırlardı. Güzel, zarif, iyi sevişen, kültürlü bir kadın ile geçen
bir aşk gecesi… Erkeklerin yüzleştiği gerçek buydu… böylesi bir hazdı.
Böylesi bir "benzersiz dişilik" ortamını yaratmak görevi için seçilen
rahibeler en üst sosyal tabakaların, en güzel kızları arasından çıkardı.
Bu seçkin kızlar, zerafet, güleryüzlülük, sevişme sanatı, besleme
benzeri nitelikler öğretilerek yetiştirilir; ve hizmetleri karşılığında
erkeklerden (tapınakta kalması koşul olan) bir para alırlardı. Bu
bilgilerle Japon Geyşaların misyonunu anımsamamak olanaksız.
Fahişe-rahibeler, İştar’ın varlığının bir tezahürü oldukları için
normal kadınlara oranla fazladan bazı mistik yeteneklere de sahip
olurlardı. Falcılık gibi, büyücülük gibi, şifacılık gibi. Bu ekstra
yetenekleri metafizik konusuyla da sınırlı değildi: Öyle ki
fahişe-rahibe’nin bedeninin de kutsal olduğuna… hatta zevk sularının
şifa dağıttığına inanıldığı için bu sıvılar para ile satılırdı da!
Kazılardan çıkan çok sayıdaki tabletlerde fahişelerin aşk sularının en
çok da göz hastalıklarına birebir geldiği tespit ediliyor. Heredot,
bekleme süresinin 3-4 yıla dek uzandığı kadınların varlığından bile söz
etmekte!
İnanılması… hatta kabul edilmesi zor değil mi? Günümüz insanına çok
yabancı olaylar bunlar. Bir diğer deyişle çok yabancılaştırıldığı
olaylar. Çoğu okurun yukardaki satırları küçümseme ve hoşgörüsüzlükle
okuduğunu bilmekteyim. Bu nedenle hemen ekleyeyim: Daha da şaşırmaya
hazır olun; çünkü hepsi bu kadar da değil. Şimdi sizlere fahişeliğin
salt tapınak rahibeleri ile de sınırlı kalmadığını söylesem acaba ne
dersiniz? Normal kadınlar için de bir "farz" olduğunu anlatsam?
Bu konudaki en önemli kaynak ise Herodot. Tarih adlı kitabında
Babil'deki İştar tapımı ile ilgili hayli enteresen bilgiler vermekte:
Ünlü tarihçi I-199’da Babil’de her kadının yaşamında bir kere kendini
yabancı bir erkeğe vermek zorunda olduğunu anlatıyor. Tapınağın içinde
yere gerili iplerle bölünmüş bölümlerde bir sürü kadın oturduğundan,
önlerinden erkekler geçtiğinden, erkeklerin beğendikleri kadının
dizlerine altın para atarak onlarla seviştiğinden de söz ediyor. Ayrıca
zengin kadınların bile bu gelenekten ayrılamadıklarını yazmakta. Yegane
ayrıcalıkları özel arabaları ve hizmetçileri ile gelip bekleyebilmeleri.
Heredot'un anlattıklarına bakılırsa, tapımın daha da garip yönü,
kadınların seçilmeden evlerine dönemeyeceği. Bu öylesine sıkı bir kural
ki, alımlı ve çekici olmayanlar aylarca tapınakta beklemek zorunda
kalabiliyorlar. Heredot bu bekleme süresini bazen 3-4 yıla kadar
uzadığını da belirtiyor.
Heredot, Tarih, I-199
"Yabancı parayı atarken aynen şunları söylemek zorundaydılar: Senin
şahsında tanrıça Millitta’yı çağırıyorum. Mylitta, Afrodit’in
Asurcasıdır. Kaç para verdiği önemli değildir; kadının kabul etmemesi
korkusu yoktur; din bunu yasak etmiştir, çünkü bu para kutsal olur.
Kadın, kendisine ilk para atanın peşinden gider ve kim olursa olsun geri
çeviremez. Birleşmeden sonra, kadın, tanrıçanın gönlünü yapmış olarak,
evine döner".
Alışılmadık, hatta belki de çoğu okur için itici… Tartışma götürür
bir gelenek sayılabileceği kesin olsa da, bu eylemin ardındaki gizli
hedefler belki de bir başka dinsel gerçek ile çözülebilir… "Gençkız"
satışı gerçeği ile!..
Heredot Tarih I-196’dan öğrendiğimize göre köylerde her yıl bir
gelinlik kız pazarı kurulmaktaydı. Evlenme çağına gelmiş kızlar tören
günü en alımlı elbiselerini giyerler ve köyün meydanında toplanarak
birer birer "alıcıların" karşısına çıkarlardı. Alıcının kız ile
evlenmesi mutlak bir zorunluluktu. Açık arttırma en güzelden başlandığı
için bütün zengin Babil’liler orada toplanır ve en güzel kızları
alabilmek için kıyasıya çekişirlerdi. Halktan kimseler ise güzelliğe
boşverip çirkin kızların sırasının gelmesini beklerdi, çünkü çirkin
kızların (çirkinliklerne paralel fazlalıkta) birer drahomaları/çeyizleri
oluşurdu. Heredot bu geleneği çok beğenmekte ve böylelikle sakat
kızların bile evlenme şansı olduğunun altını çizmektedir. Bu güzel ve
hatta pratik dinsel yasanın belki de yegane kötü tarafı ise kimsenin
istediği ile evlenememesiydi!
Heredot, Tarih I-196
"Kimsenin kızını kendi istediğine vermeye hakkı yoktu. Ayrıca bir
kimse satın aldığı kızı, bir kefil göstermeden alıp evine götüremezdi.
Kızı kendi evine götüreceğine söz verdikten ve bu sözünü sağlama
bağladıktan sonra ancak bu sevince erebilirdi".
Bayramlar ve kutsal törenler yine cinsellikle doluydu; öyle ki kültün
temeli üreme ve seks ile gelecek berekete dayandığı halde başrahibe
büyük bayramlarda kendisine anal seks yapılmasına bile izin verirdi;
hatta tapınaklarda "erkekliği İştar tarafından kadınlığa çevrilmiş"
olarak nitelenen erkek fahişeler bile görev alırdı.
Şimdi unutulmuş zamanlarda, yüzyıllarca sürdü bu dinsel gelenekler…
sonra zaman modernleşti ve cinselliği sınırlayan, günah sayan Yahudilik
doğdu. İbraniler, Yahweh tarafından "seçilmiş" bir kavimdi; bu nedenle
Musa ve sonraki peygamberler ellerinden geldiği kadar onları "temiz"
tutmaya çalıştı. Bu durumu Orhan Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü adlı
eserinde şöyle özetlemekte: "Yahudi peygamberleri Yahudiliğin karşısında
en büyük tehlike olarak Iştar tapımını bulmuş ve onunla yüzyıllar
boyunca savaşmışlardır".
Dünyanın en eski "mesleği" olduğunu
söylemenin adet olduğu fahişelik, elbette en eski meslek değildir, hatta
meslek olduğu bile iyice tartışmalıdır, çünkü ancak tarımsal, yerleşik
toplumların ortaya çıkmasından sonra görülmüştür ve başlangıcında
"kutsal bir görev" olarak ortaya çıkmıştır. "Tarihin Babası" Bodrumlu
(Halikarnassos) Herodotos'un aktardığı üzere, "kutsal fahişelik" ilk
Mezopotamya kültürlerine kadar geri giden başlangıç döneminde ve MÖ 6.
yüzyıldan itibaren belirdiği Eski Yunan'da verimlilik tapınılarına bağlı
olarak ortaya çıkmıştır. Rahipler ve rahibeler, toprağın verimliliğini
harekete geçirmek üzere birleşmek durumundaydılar. Ama uygulama çabucak
gelişti. Tanrılara kurban verme adeti nakdi ödentilere dönüşürken,
kutsal fahişelik de dinsel kurumlara gelir getiren bir yapıya ulaştı ve
bu arada dindışı bir fahişelik de oluştu.
KUTSAL GÖREV OLARAK:
Kutsal fahişeliğe bütün tarımsal kültürlerde rastlanmaktadır. Örneğin
Hint kayıtları, MS 6. yüzyıldan itibaren bunlardan söz etmeye
başlamıştır. Bunlara devadasi denilmektedir (Hintçenin deva:tanrı ve
dasi:hizmet kelimelerinden tanrının hizmetkarı). Bunlar mensup oldukları
tapınak adına cinsel ilişkiye girmekte ve eylemleri kutsal ritüel
sayılmaktadır. Bu cinsel ilişkilerin, insanların, hayvanların ve
toprağın verimliliğini artırdığı iddia edilmektedir. Ama asıl önemlisi,
devadasi bu "kutsal görevi"ni para karşılığı yapmakta ve gelir,
tapınağın hazinesine ait olmaktadır. Devadasi sayısı giderek artmıştır.
Örneğin Gazneli Mahmut 1026'da Samantha tapınağını yıktığında, burada
350 devadasi bulunmaktaydı. Çinli seyyah Çao-Ju-Kua, 1226'da Gucerat'ta 4
bin tapınakta 20 bin devadasi olduğunu bildirmiş, Marco Polo da onu
teyid etmiştir. Kutsal fahişelik kısa süre sonra dindışı fuhuşa yol
vermektedir.
Örneğin Eski Yunan'da MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkan kadın bedeninin
ticari mal haline gelmesi kısa sürede öyle bir boyuta ulaştı ki, ünlü
Atinalı yasa koyucu Solon(MÖ 640-558) ilk genelevleri açmak zorunda
kaldı. Dikterion denilen bu evler devlete aitti. Her evde bir memur
grubu işleri düzenlemekteydi.
Kazançlar, porniketos adlı bir vergi aracılığıyla devlete aktarılmaktaydı.
Fahişeler, tıpkı toplumun kendi gibi, zaman içinde bir tabakalanmaya
uğramışlardır. En alt tabaka dikteriades adını taşımaktadır. Bu gruba
mensup kadınlar üniforma gibi belli bir kıyafet giyer, güneş batmadan
sokağa çıkamaz ve kentten izinsiz ayrılamazlardı. Bu kadınlar toplumun
en alt tabakasından erkeklere hitap ederlerdi.
Orta sınıf fahişeler auletrides adını alırken, yüksek tabakanın
fahişelerine arkadaş anlamına gelen soylu hetaires adı verilmişti.
Bunların arasında Phyrene, Korinthoslu Lais veya sonra ünlü Perikles'in
karısı olan Aspasya gibi Antik dünyanın bazı ünlü kadınları yer
almaktaydı. İlk iki tabakadan fahişeler muhabbet tellalları tarafından
çalıştırılırdı.
Özellikle dikteriades, ailesinin terk ettiği veya korsanların kaçırarak
Akdeniz pazarlarında sattıkları çocuklar arasından seçilerek
yetiştirilirdi. Bu arada fakir kızlar, terkedilmiş kadınlar, kimsesiz
dullar bu yasaya tabi ticareti geliştirmekteydiler. Eski Yunan'ın köleci
hukukuna göre, fahişeler muhabbet tellallarının malı sayılmaktaydılar.
Lidya, Kartaca veya Kıbrıs'ta gelinlik kızlar, çeyizleri için fahişelik
yapma hakkına sahiplerdi.
Romalılar fahişeye meretrix (vücudundan para kazanan) demişlerdir. Bu
kadınların çoğu, hem köle sahibi hem de muhabbet tellalı olan bir
leno'ya aittir. Roma'da da fahişeler tabakalar halindedir. En altta yer
alanlar, dar ve pis sokaklardaki localarda icrai sanat etmektedirler.
Pompei kazılarında örnekleri bulunan bu localarda, bir yatak, bir de
müşteri geldiğinde çekilen bir perde vardır. Buraya lupanar (dişi kurt
ini) denilmektedir, çünkü dişi kurt yırtıcı, pis kokulu ve iğrençtir.
Dişi kurt (lupa) avını lupanar'a götürür.
Babil ülkesinde ve Sümerlerde bu işe kendini ilk olarak adayan kadınlar
kısır veya sterildi.Bu kadınlar kendi doğurganlıklarını Sümer ülkesinde
tanriça İNANA,Babil ülkesinde ise İŞTAR'a adayarak ,kutsal görev olarak
baktıkları fahişeliği yaptılar.Babil ülkesinde ve Sümerlerde Fahişelik
yapan erkekler de vardı.(DİKKAT:burada sözkonusu olan jigololuk yapan
erkekler değildir.) Bu işi yapmalarındaki sebep çok farklıydı.Av
sırasında veya savaşta yada kavgalar sonucu testisleri yaralanmış,cinsel
organlarında işlev bozukluğuna neden olacak yaralanma yaşamış yada
genital organlarında doğuştan bozukluk olan erkekler kendi ailelerini
kuramazlardı.Kısırlık toplumda yer bulmayı oldukça
zorlaştırıyordu.Böylelikle hem erkekler hem de kadınlar toplumda saygın
bir yer edinebilmek adına kendilerini tanrıçaya adarlar ve kendileriyle
seksüel anlamda ilişki yaşamak isteyen herkesin karısı veya kocası
olurlardı.
Bazı Kabile toplumlarında ise fahişelik bir toplumsal hizmet olarak
karşımıza çıkmaktadır.Kabilede doğurganlığı olmayan kadının kocasına
genellikle başka bir kadın gönderilir ve bu yolla ailenin çocuk sahibi
olması sağlanır.Bazen ise bir kaç erkek bir birlikte kadınla beraber
olarak kadının cezalandırıldığı da görülmüştür.
Genel hatlarıyla böyle bir seyir izleyen fahişelik zamanla tanrılar ve
tanrıçalar adına tapınaklara girmiş,Bu hizmetin
karşılığını,yararlananlar çoğu zaman cömertçe ödemiştir.Zaman içerisinde
bu tatlı paralar hem din adamlarının hem de ülke yöneticilerinin
ilgisini çekmiş ve sektör olarak gelişmesinin yolu açılmıştır.
Fahişe, ilk ortaya çıktığı Antik dönemden beri paradoksal bir role
sahip olmuştur. Bir yandan marjinalleştirilerek ve tecrit edilerek hor
görülür, diğer yandan da erkeklerin evli kadınlara ve genç kızlara
saldırmadan ateşlerini söndürmelerini sağlamalarına hizmet ederek aileyi
ve toplumu koruyan, katlanılması gereken bir kötülük sayılır.
Ama toplum ve aile için bu kadar gerekli sayılmasına rağmen, fahişe
parmakla gösterilir, her zaman her yerde dışlanır, bir yerlere
kapatılır. O, namuslu bir kadın gibi gözükmemek zorundadır. Yasa koyucu,
fahişenin sadece namuslu erkeklere zevk vermesine izin verir. Ev kurmak
ve çocuk yapmak yalnızca yasal karılara aittir. Saygın kadınlarla
karıştırılmaması için fahişeye özel bir kıyafet dayatılır. Roma'da
fahişelerin, aile analarının, yurttaşların yasal eşlerinin kıyafeti olan
uzun etek giymeleri yasaktır. Üzerlerine boz bir cüppe alırlar ve sarı
bir peruka takarlar. Mezopotamya'da, namuslu kadına zorunlu olan peçe
onlara yasaktır.
Eski Rejim Fransa'sı fahişeleri dağlayarak damgalamaktadır.
Fransızcanın pute, putain (fahişe) kelimesi, Latince putidus'tan (pis
kokulu, çürümüş) gelir. Orta Çağ, Avrupa'nın kırlara çekildiği bir dönem
olduğu için fuhuş duraklamıştır.
Çünkü fuhuş her şeyden önce bir kent kurumudur.
Ama gene de kalan, ama küçülerek kalan tek tük kentlerde, fuhuş kent
dışında, nehir boyunca kurulan evlerde sürdürülmüştür. Nehiri bordalayan
bu evlere bordereau denilecek, bu da Fransızcanın bordel ve
İngilizcenin brothel (genelev) kelimesini verecektir. Fahişeler Orta
Çağın tüm savaşlarında yer almışlardır. Örneğin toplamı 13 tane olan
Haçlı Seferleri'ne daha birincisinden itibaren katılmışlar. Fransa kralı
Aziz Louis'nin yürüttüğü 8. Haçlı Seferi'nde, Krallık Maliyesi, "ordu
takipçileri" başlığı altında, kralın, askerleri "kutsal savaş" yönünde
cesaretlendirmeleri için, 13 bin fahişeye maaş ödediğini göstermektedir.
Antik Yunan'da fahişelik.
Fahişelik, Eski Yunanistan'da günlük hayatın bir parçasıydı. Daha büyük
şehirlerde ve özellikle limanlarda fahişelik iş sahasıydı ve
azımsanamayacak derecede çok insana iş sağlıyordu. Gizlilik içinde
yapılmaz, genelevler ayıplanmaz ve merkezî yerlere kurulmasında bir
sakınca görülmezdi.
Atina'da efsanevî kanun koyucu Solon, genelevlere düzenli fiyatlar
koydu ve fiyatlar arasındaki uçurumu kaldırdı. Bu iş aslında sadece
kadınlar arasında değil, erkeklerce de yapılan bir işti. Genelde
erkekleri orta yaşlı kadınlar tutardı ama bazen yaşlı kadınlara da
hizmet verdikleri olurdu. Cinsel tercihe göre zaman zaman erkek
müşterilere de giderlerdi.
Antik Roma'daki uygulamanın aksine, M.Ö. 390'lara kadar, köleler ile
cinsel ilişki görülmemiştir. Eski Yunanistan'da fahişelere bu kadar çok
yönelinmesinin bir başka sebebi de oral seksin bir tabu olmasıydı.
İnsanların bunu yapması alçaltıcı olarak algılanırdı. Erkekler
arasındaki ilişkilerde bile Erastes (yetişkin olan taraf), Eromenosdan
(genç taraf) çok ayıp sayıldığı için bunu yapmasını isteyemezdi. Bu
yüzden hem heteroseksüel insanlar, hem erkek eşcinseller genelevlere sık
sık giderdi.
Fahişelik hem yasal, hem de bu kadar kabul gören bir iş olmasına
rağmen, bu işi yapanlar yine de toplum tarafından aşağılanırdı. Bu işi
yapan kadınlar Khametipis (χαμαιτυπής - yerin dibine geçirilmiş) adı ile
anılırlardı. M.Ö. 4. yüzyıldan sonra fahişelik köleler arasında
yaygınlaştı. Atina'da Atinalı bir kişi bu işi yaparsa bütün sosyal hak
ve özgürlüklerini kaybeder ve köleler ile eşit duruma düşerdi, bu
nedenle başka şehirden gelenlerin de bu işi yaptığı görülürdü.
Eski Yunanistan'da genelevlerin nasıl olduğu konusunda sadece edebî
eserlerden bilgi edinilmektedir. Buna göre genelevler karanlık, dar
koridorlu ve pis kokulu yerlerdir. Kadınlar bu evlerde ne olursa olsun
hamile kalmaktan kaçınırlardı ve ilkel doğum kontrol yöntemlerine baş
vururlardı.
nevzatayan.blogspot.com
Dünyanın
en eski "mesleği" olduğunu söylemenin adet olduğu fahişelik, elbette en
eski meslek değildir, hatta meslek olduğu bile iyice tartışmalıdır,
çünkü ancak tarımsal, yerleşik toplumların ortaya çıkmasından sonra
görülmüştür ve başlangıcında "kutsal bir görev" olarak ortaya çıkmıştır.
"Tarihin Babası" Bodrumlu (Halikarnassos) Herodotos'un aktardığı üzere,
"kutsal fahişelik" ilk Mezopotamya kültürlerine kadar geri giden
başlangıç döneminde ve MÖ 6. yüzyıldan itibaren belirdiği Eski Yunan'da
verimlilik tapınılarına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Rahipler ve
rahibeler, toprağın verimliliğini harekete geçirmek üzere birleşmek
durumundaydılar. Ama uygulama çabucak gelişti. Tanrılara kurban verme
adeti nakdi ödentilere dönüşürken, kutsal fahişelik de dinsel kurumlara
gelir getiren bir yapıya ulaştı ve bu arada dindışı bir fahişelik de
oluştu.
KUTSAL GÖREV OLARAK:
Kutsal fahişeliğe bütün tarımsal
kültürlerde rastlanmaktadır. Örneğin Hint kayıtları, MS 6. yüzyıldan
itibaren bunlardan söz etmeye başlamıştır. Bunlara devadasi
denilmektedir (Hintçenin deva:tanrı ve dasi:hizmet
kelimelerinden tanrının hizmetkarı). Bunlar mensup oldukları tapınak
adına cinsel ilişkiye girmekte ve eylemleri kutsal ritüel sayılmaktadır.
Bu cinsel ilişkilerin, insanların, hayvanların ve toprağın
verimliliğini artırdığı iddia edilmektedir. Ama asıl önemlisi, devadasi
bu "kutsal görevi"ni para karşılığı yapmakta ve gelir, tapınağın
hazinesine ait olmaktadır. Devadasi sayısı giderek artmıştır. Örneğin
Gazneli Mahmut 1026'da Samantha tapınağını yıktığında, burada 350
devadasi bulunmaktaydı. Çinli seyyah Çao-Ju-Kua, 1226'da Gucerat'ta 4
bin tapınakta 20 bin devadasi olduğunu bildirmiş, Marco Polo da onu
teyid etmiştir. Kutsal fahişelik kısa süre sonra dindışı fuhuşa yol
vermektedir. Örneğin Eski Yunan'da MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkan kadın
bedeninin ticari mal haline gelmesi kısa sürede öyle bir boyuta ulaştı
ki, ünlü Atinalı yasa koyucu Solon(MÖ 640-558) ilk genelevleri açmak
zorunda kaldı. Dikterion denilen bu evler devlete aitti. Her evde bir
memur grubu işleri düzenlemekteydi. Kazançlar, porniketos adlı bir vergi
aracılığıyla devlete aktarılmaktaydı. Fahişeler, tıpkı toplumun kendi
gibi, zaman içinde bir tabakalanmaya uğramışlardır. En alt tabaka
dikteriades adını taşımaktadır. Bu gruba mensup kadınlar üniforma gibi
belli bir kıyafet giyer, güneş batmadan sokağa çıkamaz ve kentten
izinsiz ayrılamazlardı. Bu kadınlar toplumun en alt tabakasından
erkeklere hitap ederlerdi. Orta sınıf fahişeler auletrides adını
alırken, yüksek tabakanın fahişelerine arkadaş anlamına gelen soylu
hetaires adı verilmişti. Bunların arasında Phyrene, Korinthoslu Lais
veya sonra ünlü Perikles'in karısı olan Aspasya gibi Antik dünyanın
bazı ünlü kadınları yer almaktaydı. İlk iki tabakadan fahişeler
muhabbet tellalları tarafından çalıştırılırdı. Özellikle dikteriades,
ailesinin terk ettiği veya korsanların kaçırarak Akdeniz pazarlarında
sattıkları çocuklar arasından seçilerek yetiştirilirdi. Bu arada fakir
kızlar, terkedilmiş kadınlar, kimsesiz dullar bu yasaya tabi ticareti
geliştirmekteydiler. Eski Yunan'ın köleci hukukuna göre, fahişeler
muhabbet tellallarının malı sayılmaktaydılar. Lidya, Kartaca veya
Kıbrıs'ta gelinlik kızlar, çeyizleri için fahişelik yapma hakkına
sahiplerdi. Romalılar fahişeye meretrix (vücudundan para kazanan)
demişlerdir. Bu kadınların çoğu, hem köle sahibi hem de muhabbet tellalı
olan bir leno'ya aittir. Roma'da da fahişeler tabakalar halindedir. En
altta yer alanlar, dar ve pis sokaklardaki localarda icrai sanat
etmektedirler. Pompei kazılarında örnekleri bulunan bu localarda, bir
yatak, bir de müşteri geldiğinde çekilen
bir perde vardır. Buraya lupanar (dişi kurt ini) denilmektedir, çünkü
dişi kurt yırtıcı, pis kokulu ve iğrençtir. Dişi kurt (lupa) avını
lupanar'a götürür.
Babil ülkesinde ve Sümerlerde bu işe kendini ilk
olarak adayan kadınlar kısır veya sterildi.Bu kadınlar kendi
doğurganlıklarını Sümer ülkesinde tanriça İNANA,Babil ülkesinde ise
İŞTAR'a adayarak ,kutsal görev olarak baktıkları fahişeliği
yaptılar.Babil ülkesinde ve Sümerlerde Fahişelik yapan erkekler de
vardı.(DİKKAT:burada sözkonusu olan jigololuk yapan erkekler değildir.)
Bu işi yapmalarındaki sebep çok farklıydı.Av sırasında veya savaşta yada
kavgalar sonucu testisleri yaralanmış,cinsel organlarında işlev
bozukluğuna neden olacak yaralanma yaşamış yada genital organlarında
doğuştan bozukluk olan erkekler kendi ailelerini kuramazlardı.Kısırlık
toplumda yer bulmayı oldukça zorlaştırıyordu.Böylelikle hem erkekler hem
de kadınlar toplumda saygın bir yer edinebilmek adına kendilerini
tanrıçaya adarlar ve kendileriyle seksüel anlamda ilişki yaşamak isteyen
herkesin karısı veya kocası olurlardı.
Bazı Kabile toplumlarında ise
fahişelik bir toplumsal hizmet olarak karşımıza çıkmaktadır.Kabilede
doğurganlığı olmayan kadının kocasına genellikle başka bir kadın
gönderilir ve bu yolla ailenin çocuk sahibi olması sağlanır.Bazen ise
bir kaç erkek bir birlikte kadınla beraber olarak kadının
cezalandırıldığı da görülmüştür.
Genel hatlarıyla böyle bir seyir
izleyen fahişelik zamanla tanrılar ve tanrıçalar adına tapınaklara
girmiş,Bu hizmetin karşılığını,yararlananlar çoğu zaman cömertçe
ödemiştir.Zaman içerisinde bu tatlı paralar hem din adamlarının hem de ülke yöneticilerinin ilgisini çekmiş ve sektör olarak gelişmesinin yolu açılmıştır.
Fahişe,
ilk ortaya çıktığı Antik dönemden beri paradoksal bir role sahip
olmuştur. Bir yandan marjinalleştirilerek ve tecrit edilerek hor
görülür, diğer yandan da erkeklerin evli kadınlara ve genç kızlara
saldırmadan ateşlerini söndürmelerini sağlamalarına hizmet ederek aileyi
ve toplumu koruyan, katlanılması gereken bir kötülük sayılır. Ama
toplum ve aile için bu kadar gerekli sayılmasına rağmen, fahişe parmakla
gösterilir, her zaman her yerde dışlanır, bir yerlere kapatılır. O,
namuslu bir kadın gibi gözükmemek zorundadır. Yasa koyucu, fahişenin
sadece namuslu erkeklere zevk vermesine izin verir. Ev kurmak ve çocuk
yapmak yalnızca yasal karılara aittir. Saygın kadınlarla
karıştırılmaması için fahişeye özel bir kıyafet dayatılır. Roma'da
fahişelerin, aile analarının, yurttaşların yasal eşlerinin kıyafeti olan
uzun etek giymeleri yasaktır. Üzerlerine boz bir cüppe alırlar ve sarı
bir peruka takarlar. Mezopotamya'da, namuslu kadına zorunlu olan peçe
onlara yasaktır. Eski Rejim Fransa'sı fahişeleri dağlayarak
damgalamaktadır. Fransızcanın pute, putain (fahişe) kelimesi, Latince
putidus'tan (pis kokulu, çürümüş) gelir. Orta Çağ, Avrupa'nın kırlara
çekildiği bir dönem olduğu için fuhuş duraklamıştır. Çünkü fuhuş her
şeyden önce bir kent kurumudur. Ama gene de kalan, ama küçülerek kalan
tek tük kentlerde, fuhuş kent dışında, nehir boyunca kurulan evlerde
sürdürülmüştür. Nehiri bordalayan bu evlere bordereau denilecek, bu da
Fransızcanın bordel ve İngilizcenin brothel (genelev) kelimesini
verecektir. Fahişeler Orta Çağın tüm savaşlarında yer almışlardır.
Örneğin toplamı 13 tane olan Haçlı Seferleri'ne daha birincisinden
itibaren katılmışlar. Fransa kralı Aziz Louis'nin yürüttüğü 8. Haçlı
Seferi'nde, Krallık Maliyesi, "ordu takipçileri" başlığı altında,
kralın, askerleri "kutsal savaş" yönünde cesaretlendirmeleri için, 13
bin fahişeye maaş ödediğini göstermektedir.
Antik Yunan'da fahişelik.
Fahişelik,
Eski Yunanistan'da günlük hayatın bir parçasıydı. Daha büyük şehirlerde
ve özellikle limanlarda fahişelik iş sahasıydı ve azımsanamayacak
derecede çok insana iş sağlıyordu. Gizlilik içinde yapılmaz, genelevler
ayıplanmaz ve merkezî yerlere kurulmasında bir sakınca görülmezdi.
Atina'da
efsanevî kanun koyucu Solon, genelevlere düzenli fiyatlar koydu ve
fiyatlar arasındaki uçurumu kaldırdı. Bu iş aslında sadece kadınlar
arasında değil, erkeklerce de yapılan bir işti. Genelde erkekleri orta
yaşlı kadınlar tutardı ama bazen yaşlı kadınlara da hizmet verdikleri
olurdu. Cinsel tercihe göre zaman zaman erkek müşterilere de giderlerdi.
Antik
Roma'daki uygulamanın aksine, M.Ö. 390'lara kadar, köleler ile cinsel
ilişki görülmemiştir. Eski Yunanistan'da fahişelere bu kadar çok
yönelinmesinin bir başka sebebi de oral seksin bir tabu olmasıydı.
İnsanların bunu yapması alçaltıcı olarak algılanırdı. Erkekler
arasındaki ilişkilerde bile Erastes (yetişkin olan taraf), Eromenosdan
(genç taraf) çok ayıp sayıldığı için bunu yapmasını isteyemezdi. Bu
yüzden hem heteroseksüel insanlar, hem erkek eşcinseller genelevlere sık
sık giderdi. Fahişelik
hem yasal, hem de bu kadar kabul gören bir iş olmasına rağmen, bu işi
yapanlar yine de toplum tarafından aşağılanırdı. Bu işi yapan kadınlar
Khametipis (χαμαιτυπής - yerin dibine
geçirilmiş) adı ile anılırlardı. M.Ö. 4. yüzyıldan sonra fahişelik
köleler arasında yaygınlaştı. Atina'da Atinalı bir kişi bu işi yaparsa
bütün sosyal hak ve özgürlüklerini kaybeder ve köleler ile eşit duruma
düşerdi, bu nedenle başka şehirden gelenlerin de bu işi yaptığı
görülürdü.
Eski Yunanistan'da genelevlerin nasıl olduğu konusunda
sadece edebî eserlerden bilgi edinilmektedir. Buna göre genelevler
karanlık, dar koridorlu ve pis kokulu yerlerdir. Kadınlar bu evlerde ne
olursa olsun hamile kalmaktan kaçınırlardı ve ilkel doğum kontrol
yöntemlerine baş vururlardı.
Tarihteki en eski mesleklerden biridir. Tarihin başlangıcından beri
devam eden fahişelik, farklı farklı medeniyetlere hizmet etmiş olsa da,
birçok medeniyette aynı hizmet ya da benzerlikler göstermektedir.
10. Ying-chi
Ying-chi belki de Çin
tarihinin ilk resmi bağımsız fahişesidir. M.Ö 100 yıllarında yaşadığı
düşünülen Ying-chi'nin adının anlamı: "Kamp Fahişe" anlamına
gelmektedir. Orduda görevli olanlara hizmet ettiği düşünülmektedir.
9. Temple Prostitutes
Rolü Tapınak Fahişeliğidir.
Antik Roma tarihinde tartışma konusu olmuştur. Bazı kişiler, para
kazanmak için tapınakta satılan köleler olduğunu iddia etmiştir.
8. Devadasis
Hindu
hizmetinde, bereket Tanrıçasıdır. Fuhuş hayatına mecbur edilmiş
kadınlardır. Kızlar, ergenlik çağına geldiğinde, ebevenyleri tarafından
açık arttırma ile en yüksek teklif verene satılmaktadır.
7. Comfort Women
Konfor Kadınları anlamına gelmektedir. Genelevlerine, Konfor İstasyonları denilmektedir ve Japon Askerleri tarafından kullanılmaktadır.
6. Auletrides
Auletrides, Yunan
fahişesidir. Toplumda benzersiz bir pozisyonu vardır. Eğitimli birer
dansçılardır. Hokkabazlık, eskrim, akrobasi gibi özellikleri de
bulunmaktadırlar ve sadece özel partilerde çalışmaktadırlar.
Mut'ah veya Mut'a olarak anılmaktadır. İslamiyette bazı mehseplerde ve yörelerde anlaşmalı İslami yasaları bozmadan geçici evlilik yapılarak ve hatta birkaç saat sürebilecek evlilikler karşılığında para almaktadır.
'İlk kayıtlı fahişeler Kanuni, ilk jigololar Yavuz devrinde çıkmış'
Ertan Altan, tarihçi Murat Bardakçı'nın
'Osmanlı'da Seks' kitabından alıntılar yaparak Osmanlı Devleti
dönemindeki cinsel hayatı yazdı
Ertan Altan
(Taraf - 9 Aralık 2012)
Ecdadımız attan inince...
Başbakan Erdoğan’ın Muhteşem Yüzyıl çıkışının ardından, AKP’de “ecdadı
koruma yasası” için hazırlıklar başladı. RTÜK’ün yayın ilkelerine,
“Tarihî olayları ve tarihî şahsiyetleri aşağılayan, küçük düşüren
nitelikte yayın olamaz” şeklinde bir ekleme yapılarak Muhteşem Yüzyıl ve
benzeri televizyon projelerinin önünün kesilmesi tasarlanıyor.
Yasanın kapsamı ve Osmanlı tarihi ile ilgili kısıtlamaların nerelere
uzanacağı belirsizliğini korurken, kitapçılarda Osmanlı’nın renkli
toplumsal hayatını bütün yönleriyle anlatan çok sayıda eser bulunuyor.
Bu eserlerden biri de gazeteci Murat Bardakçı tarafından kaleme alınan
ve İnkılap Yayınları’ndan çıkan Osmanlı’da Seks adlı kitap. İlk olarak
1987 yılında yayımlanan kitap bugüne kadar altı baskı yaptı. Bardakçı
kitabında Osmanlı toplumundaki cinsel yönelimleri ve usulleri anlatıyor. Yemenici Bali Oğlan
Kitapta, 1686 yılında Hamamcılar Kethüdası olan İsmail Ağa tarafından
kaleme alınan Dellakname-i Dil Küşa yani Gönüller Açan Tellaklar Kitabı
adlı uzunca bir metin yer alıyor. İstanbul’un ünlü hamamları ve bu
hamamlarda “kulamparaya peştamal çözen nazenin oğlanları” anlatan İsmail
Ağa’nın kitabı kaleme almasının sebebi ise yine bir hamam oğlanı.
Kılıç Ali Paşa Hamamı’nda “soyunurken” İsmail Ağa tarafından çok
beğenilerek “iç oğlanı” yapılan Yemenici Bali Oğlan, “Bir kitap yazsan,
içinde adımız geçse, tarihte hatırlansak” deyince İsmail Ağa,
İstanbul’daki 2 bin 123 “parlak” tellaktan on birini seçerek anlatmaya
başlamış. Tabii başta Yemenici Bali Oğlan. Kethüda’nın coşkulu üslûbunun
katkısıyla, ortaya Osmanlı’nın en renkli eşcinsel metinlerinden biri
çıkmış.
İsmail Ağa, “mahbûb-ı ziba” yani “yakışıklı sevgili” diye andığı
Yemenici Bali Oğlan için şunları söylüyor: “Henüz on beş yaşında ve
güzellik tacı adının başında ve bu günahkârın mürg-i dili (gönül kuşu)
yemenici oğlanın samur kaşında.”
Zavallı Yemenici, gaddarlıklarıyla nam salmış 59. Yeniçeri Ortası’nın
acemilerinden. Şahbaz bir yoldaşının altındayken baskın verilince
defterli olup Kılıç Ali Hamamı’nda soyunmaya başlamış. Kethüda’nın
deyişiyle, “Amma camekân odada, amma içeri halvette o nazlı oğlanın
firuze kâsesini ejder misali demir kazık millerle oymuşlar.”
İsmail Ağa, Yemenici’nin hamamda soyunduğu dönemdeki tarifesiyle ilgili
de bilgiler vermiş: “Gece ve gündüz seferi 70 akçedir. 20 akça dahi
ortağı dellak alır. Gece döşek yoldaşlığı 300 akçadır. Kulamparası kaç
sefere takati varsa 300 akçaya dâhildir.” Sipahi Mustafa Bey
Bir kadızadenin gönül eğlencesiyken sokaklara düşen Sipahi Mustafa Bey,
Mudurnu Dağı’nda “Kara Domuz” namlı bir hayduda peşkeş çekilmiş. İsmail
Ağa’nın deyişiyle haydut, “Oğlancığı kıllı sineye çekip gözleri yaşına
bakmayıp gümüş kümbetine demir kazık çakmıştır.” Haydudun diğer adamları
da Sipahi Mustafa Bey’e tecavüz ettikten sonra zavallıyı, “Yürümeye
mecali kalmamakla bir handa emanet yatağa koyup gitmişler.” Bu Sipahi
Mustafa Bey de Fındıklı’daki Müftü Efendi Hamamı’nda defterli olmuş. Kız Softa’nın başına gelenler
Kitapta anlatılan hamam oğlanlarından biri de Kız Softa namlı Ürgüplü
İsmail. İstanbul’da hemşerisi Dağlı Mustafa’nın yanında kalırken, üçüncü
gece bu niyeti bozuk hemşeri, “Oğlan, s..... yarî hiledir (dostça bir
oyundur) deyip oğlancığı b’il-ikna (ikna ederek) rızasıyla fiilî
livataya mübaşeret eyledikte (girişince) maslahatı begayet kebir olmakla
İsmail bihuş oldukta gaddar herif işini tamam görmüştür.”
Bu olayın ardından Kız Softa, İstanbul’da tezgâh arkası, dükkân, yangın
yeri, mezbelelik birçok yerde soyunmuş nihayet Yıldızbaba Hamamı’nda
beline peştamalı sarmış. Kalyoncu Süleyman
Kethüda Efendi’nin “âdem ejderhası” diye anlattığı Kalyoncu Süleyman
rağbet edilen bir “tokmakçıymış.” Bir gün kahvede otururken, Piyalepaşa
hamamcısı ile tanışmış. Hamamcı, “Tamam, bana böyle şahbaz bir tokmakçı
lazım” deyip Süleyman’ı hamama almış. İsmail Ağa, bu âdem ejderhasının
hamam muamelesini anlatırken adeta kendinden geçmiş: “Uzan beyim, paşam
deyip nicesini baldır bacağa atar, kıvamı geldikte kendi peştemalını
fora edip dal... müşterinin ayaklarını öper... ” Kınalıkuzu Firuz
El, ayak parmakları kınalı olan Firuz, Arnavut asıllıymış. Bir
hemşerisi Firuz’u hamama gelen kulamparalara tanıştırmış, el öptürmüş.
Hamamda yaşananları anlatan Kethüda Efendi, Firuz için de kalemini
konuşturmuş: “Efendim, ortaklık yoludur. Oğlanın başını tutmam gerektir
deyip o lain Arnavud şaki, Firuz’un boynuna kol kemendini attıkta,
oğlanın g... nur topu misali d... ki, aşk olsun o oğlana .... basana.”
İlk fahişeler, ilk jigololar
Murat Bardakçı diyor ki; “İstanbul halkı için seks skandalları, sık
rastlanan olaylardandır. Hiçbir dönemde de engellenememiştir.” Kitaba
göre ilk kayıtlı fahişelere Kanuni Sultan Süleyman devrinde rastlanmış.
Bununla birlikte ilk jigololar Yavuz Sultan Selim devrinde ortaya
çıkmış.
Murat Bardakçı kitapta Kanuni döneminde İstanbul’da ün yapan ilk
fahişelerin isimlerini bile veriyor: Arap Fatı, Giritli Narin, Atlıases
Kamer, Kirteli Nefise ve Balatlı Ayni...
Yavuz Sultan Selim döneminin milli kahramanı olan Bali Bey’in karısı
ise jigololara tutkunmuş. Varını yoğunu genç erkeklere veriyormuş. Çift
bu yüzden pek çok kez kadılık olsa da, yaşananlar Yavuz’un kulağına
gitse de Bali Bey’in karısı genç erkeklerle ilgilenmekten bir türlü
vazgeçememiş.
Lezbiyen cümbüşü
Murat Bardakçı’nın kitabında Osmanlı’daki lezbiyen ilişkiler de
anlatılıyor. Arapça “zarif” kelimesinden gelme “zürefa”nın “lezbiyen”,
“sevici” anlamında kullanıldığını belirten Bardakçı, bu merakın,
İstanbul’da her dönemde ve özellikle yüksek kesimde revaçta olduğunu
anlatıyor. Lezbiyenlikle ilgili gerçek hikâyelerden biri Sadaret
kaymakamı Osman Paşa’nın karısının başından geçmiş. 1810 yılında Sadaret
kaymakamı olan Osman Paşa’nın en büyük zaafı İstanbul’un en namlı
lezbiyenlerinden biri olan karısına aşırı düşkünlüğüymüş. Karısı bir
çingene rakkaseye gönül verip evde hanımların katıldığı içkili, müzikli
meclisler düzenleyince dedikodular alıp başını gitmiş. Bu âlemler
duyulunca, saraydan, “Karısına sahip çıkamayan devlete hiç çıkamaz”
yazılı fermanla Osman Paşa’yı devlet görevinden azletmişler.
Günah yalnızca halk içindi
Yavuz Bahadıroğlu’nun Resimli Osmanlı Tarihi adlı kitabında
padişahların eşleriyle ilgili geniş bilgiler yer alıyor. Kitaba göre tek
eşli olan birkaç padişah dışında Osman Bey’den itibaren birçok padişah
cariyeleri dışında dörtten fazla kadınla evleniyordu. Şeriat dört
kadınla evliliğe müsaade ederken, padişahlar “örf” hukukuna dayanarak
dördün üzerinde kadına nikâh kıyabiliyordu. Örneğin II. Abdülhamit’in
nikâhlı 10 karısı bulunuyordu. V. Murad ise 13 kadınla evlenmişti. Büyük
Kadın İlmihali’nin yazarı Rauf Pehlivan’a göre, Başbakan’ın eleştirdiği
Muhteşem Yüzyıl dizisinde Kanuni’nin gerdeği için kullanılan “Halvet”
tabirinin doğrusu “Sahih halvet”ti. Bu kavram padişahın eşleriyle yalnız
kalması anlamına geliyordu.
Osmanlı hareminde, Caravaggio’nun tablolarındaki gibi “oğlan” haremleri
bulunmasa da bu işlerin yalnızca İstanbul hamamlarında değil, padişahın
çatısı altında da yapıldığı birçok kaynakta yer alıyor. Örneğin,
tarihçi A. Kemal Meram, Lale Devri haremi için şu tanımlamayı yapıyor:
“... Erkeğin her bir çeşidine özlem içinde olan saray kadınları, zenci
harem ağalarıyla yatıp kalkıyorlardı. İçinde yirmi bin yabancı soylu
kadının, bini aşkın zencinin, beş binden fazla Sırp, Arnavut soylu
bostancı ve içoğlanın hüküm sürdüğü bu büyük genelev, kendine özgü
dünyasında yine de her zamanki gibi pırıl pırıldı. İçki, saz ve söz
âlemlerinin tek nedeni, cinsel içgüdülerini kamçılamak, elde edilecek
zevki sonsuza ulaştırmaktı. Günah ise halk içindi...”
Antik Yunan ve Mısır'da kutsal bir görev olarak yapılan Fahişelik,
toprak verimliliğini ve bereketi arttırmak inancıyla yapılmıştır. Yunan
kültüründe sadece toprak değil para bakımından ordunun yapılanmasına
katkı sağlamak için de yapıldığı bilinmektedir.
Kutsal bir eylem olarak tapınaklarda yapılan Fahişelik, meslek olmaktan
ziyade onur verici bir görev olup saygın ailelerin kızları tarafınca
yapılmıştır. Kazanılan paranın devlete gittiği bilinirken, geri dönme
garantisiyle ülkeyi terketme izni fahişelere tanınan ayrıcalıklardan
birisi olmuştur. Aynı zamanda tapınak fahişeliği geleneksel bir ritüel
olurken, Libya'daki genç kızların çeyizlerini tamamlamak için fahişelik
yaptığı bilinmektedir. Eskimolar'da, Hint ve Mısır kültürlerinde -hatta
Kıbrıs'ta- konuklara hizmet olarak bedenin sunulduğu da bilinmektedir
(Herodot'un tarih kaynakları). Bundan sonraki dönem ise daha kutsal
olduğu görülürken Ortaçağ'da cadılar, engizisyon tarafından yakılmış
fakat fahişeler kutsal görülmüştür. Yine de bu çok ileri bir tarih olup,
Milattan Önce 5-6. yüzyıl dolaylarına dönmek gerekmektedir.
Bu dönemler kadının vücudundan para kazanması, bedenini ticari mal
olarak sunması yaygınlaşınca hükümetlerin kural koyucuları genelev açmak
zorunda kalmıştır. Fahişeler tabaka tabaka ayrılmaya başlamış ve buna
bağlı olarak çalıştırıcıları olmuştur. Yunan'da köleler ve fakirler
muhabbet tellalına bağlı çalışırken, bu işi isteğiyle yapan kadınlar
kölelerle eşit tutulmuştur. Roma'da tabakalaşma sistemiyle işleyen
fahişelik, Yunan sistemine benzemiş ve kölelerin çalıştırılmasıyla
olmuştur. Fakat daha farklı olarak terkedilmiş çocuk fahişeliği ve
kölelere ceza olarak fahişelik yaptırıldığı da bilinmektedir.
Sümerler'de ise kutsal görev olarak kadın ve erkek fahişeliği yaygınken,
sebebi daha farklıdır. Savaşlarda yaralanmış, cinsel organında işlevsel
bozukluğu olanlar veya bu çeşit bir hastalığı olanlar aile
kuramayacağından insanların amaçlarına hizmet etmişlerdir. Kısırlık da
bu sebepler arasındayken, tabu olarak görülen cinsel eylemlerin
gerçekleşmesi bu vesileyle gerçekleşmiştir.
Fahişe kelime anlamıyla 1400-1500'lü yıllarda kullanılmaya başlanmış
olup Antik dönemde tabakalara göre değişen başka isimlerle
adlandırılmıştır. İlk dönemlerde kutsal görülüp zamanla dışlanan
fahişelik, kimi dönemler tecrit kimi dönemlerse idam cezasıyla
yasaklanmıştır. Tarihte fahişelerle ilgili ilginç anekdotlar bulunurken,
Ortaçağ'daki savaşlarda yer aldıkları bilinmektedir. Haçlı
Seferleri'nde askerlere moral vermek amacıyla fahişelere maaş bağlandığı
bilinirken, askerlerin cesareti vericileri olarak tarihe geçmişlerdir.
Fahişelik tarihler boyunca kutsallıktan ticarete kadar evrilmiş ve
zamanla fantezilerin ürünü olmuştur. Bundan dolayı ki 1900'lerin ikinci
yarısında bu kelimeye yüklenen aşağılayıcı anlamlara tepki gösterilmiş
ve "fahişe" yerine "seks işçisi" denmeye başlanmıştır.
Not: Ana resim Yunan'lılara aitken, aşağıdaki resimler Roma'daki antik döneme aittir.
7th November 2014, Cansu Altaş tarafından yayınlandı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder